15 Kasım 2012 Perşembe

ŞARTLI EĞİTİM

     Son zamanlarda daha doğrusu benimde bir çocuğum olduğundan bu yana çevremdeki çocuğu olan kişileri daha çok inceleme şansı buluyormuş insan. Neler doğru ve neler yanlış nerelerde hata yapıyoruz okudukça inceledikçe ufkum genişledi bir hayli.
    İlk zamanlar hangi mamadan yedirmeliyiz hangi mama gaz yaptı hangisi faydalı diye araştırırken insan kendi doğrularını buluyormuş meğer. Şimdi mama zamanımız geçti çoğu sebze ve meyvede sorun yaşamadan sevdiği şeyleri veriyoruz kuzumuza. Tab biz verdikçe enerji artıyo bu arada. Çocuğun gıdası, bezi, giyimi kuşamı, eğitimi derken ister istemez bazı gerçeklerde su yüzüne çıkıyor.
Geçenlerde okumuş olduğum bi yazıda kendimi duvara toslamış gibi hissettim. Ne çok yerde yanlışlarımız varmış.

Ben orta halli bi ailede büyüdüm zor zamanlar geçirdiğimiz günlerimiz de oldu. Ama şu vardı ki gerçekten ailem beni yapmak istemediğim bişey için zorlamadı. Öyle her istediğimiz oyucak da hemen alınmadı kıyafetlerimizn markasını da bilmezdik. Sadece bir bayram annem bana palmero markalı bir boğazlı sweet almıştı o günlerden beri sadece onu biliyorum aklımda kalan. Yani o bayram ben kaliteli giyinmiş oluyodum işte çocuk aklıyla. Şimdilerde ise bir zara markası ikincisi ise mothercare daha da var belki de ama asıl furya bu ikisi sanırım. İnsanlar yemeyip içmeyip çocuklarını sırf zaradan yada mothercare den giydirmeye çalışıyorlar. Bu insanların soru ne gerçekten çözebilmiş değilim. Maddi gücün varsa giydir banane beni ilgilendirmiyor ama senin etin belli budun belli ne diye kendini parçalıyosun. O markalardan giyinen çocuklar daha mı akıllı oluyo yada giyimi markalı olunca statü mü kazanılıyo.
Ben şu yazanları okuduktan sonra kafamda birçok şeyi değiştirdim ve şekillendirdim diyebilirim Bakış açım tümden değişmesede kısmen değişti. Görevim tabiki çocuğumu iyi yaşatmak ama kendi hedefleriyle yaşatmak herkez çocuğunun iyi yaşamasını kaliteli yaşamasını ister. Ama şu varki şimdiden biz bu çocuklara bu kaliteli yaşam denen kapitalist düzenin pençesine düşmesine izin verirsek ilerleyen zamanlarda vay halimize.
Küçük yaşta başlamalı bazı şeyler onu gerektiğinde ödüllendirmeli gerektiğinde de ölçülendirmeli yapabileceklerimizin bir sınırı olduğunu hatırlatmalız bence. Anne baba olarak asıl sorumluluklarımızın sadece onun bakımı değil aynı zamanda hedefi olan bi yaşamın olduğunu hatırlatmalıyız diye düşünüyorum.
İşte o yazı.

ERDAL ATABEK'TEN.....
ÇOCUKLARIMIZI HAYATIMIZIN ORTAĞI YAPALIM............
ŞAHASER BİR YAZI.
Günümüzün ''ergen dünyası'' nı, bu dünyada geçerli olan ''ergen kültürü'' nü anlamaya çalışıyoruz. Çü...
nkü bu yeni oluşumu anlayamazsak ''günümüz ergenleri” ile erişkinler arasındaki uzaklık daha da artacaktır.

Yeni ''ergen kültürü'' nün özellikleri içindeki; '' hedef seçememe'',

*''Geleceğini planlayamama"
*''Sorumluluk almak istememe'',
*''Kendini hiçbir şeye zorunlu saymadan çevresini her şeye zorunlu sayma'',
*''Çaba harcamadan elde etmek isteme'' gibi özellikleri nasıl açıklamalıyız?

En önemli etkenler arasında ''sahip olma, elde etme ve kullanma'' ile bunları yapabilmek için''çalışmak ve kazanmak gereği" arasındaki bağı kopartan ''tüketim toplumu ideolojisi'' dir.

Bu ideoloji, henüz çalışmayan ve kazanmayan gençlere:
* ''Kredi kartı'' vermekte,
* ''Cep telefonları” olmasının normal olduğunu söylemekte,
* ''Otomobil kullanarak özgürleşme''yi önermektedir.

Gençler de bütün bunlar için yıllarca beklemek yerine, bütün bunları sağlamanın anne babalarının görevi olduğunu düşünmekte, bunların ''Kendi hakları olduğunu" öne sürmektedirler.

Bizim yaşam kültürümüzün iki özelliği de ''tüketim toplumunun ideolojisi'' ile buluşmaktadır.
''Çocukların aşırı korunmasının, ailenin görevi olduğu''na ilişkin yaygın tutum ile çocuklarla gurur duyma isteği.
Bu iki özellik de çocukların ''yaşam standartları”na ailelerin- kimi zaman- ekonomilerinin üstüne de çıksa destek vermelerini sağlayan bir tutum yaratmaktadır.

Anne babaların şu sözlerini çok sık duyuyoruz:
* Biz (ya da ben) çocuklarımız için yaşıyoruz.
* Ne yapıyorsak onlar için yapıyoruz.
* Biz çok sıkıntı çektik, onlar bu sıkıntıları çekmesin istiyoruz.
* İlerde hayatın birçok haliyle karşılaşacaklar, bari şimdi mutlu olsunlar.
* Mutlu bir çocukluk dönemleri olsun.
* Biz gençliğimizi yaşamadık, onlar doya doya yaşasınlar.

* Bizim yapamadıklarımızı onların yapması bizi memnun ediyor.
* Her şeyleri var, neden çalışmadıklarını anlayamıyorum.
* Hiç sıkıntıya gelemiyorlar, istedikleri hemen olsun istiyorlar.
* Her istediğini yapıyoruz ama o bizim ne istediğimize aldırmıyor bile.
* Çok iyi çocuktur, ama arkadaşlarına uyuyor.
* Aklına hiç kötülük getirmez, ne söylense inanır.
* Böyle giderse nasıl yapacak bilmiyorum.


Bu sözlerin hepsi de birbiriyle bağlantılıdır. Bu sözlerin oluşturduğu merdiven basamak basamak çıkılmaktadır. Sonuçta erişilen yer de hiç kimsenin düşünmediği,hiç kimsenin istemediği bir yer olmaktadır.

*Çocuklarımızı hayatımızın ortağı değil, refahımızın ortağı yapıyoruz da ondan.

* Neden ''hayatlarınızı çocuklarınıza adıyorsunuz?”
* Neden ''çocuklarınız için yaşıyorsunuz?”
* Neden çocuklarınıza ''istemedikleri şeyleri vermek için bunca çaba harcıyorsunuz? "
* Neden çocuklarınıza ''hak etmedikleri şeyleri elde etmeleri'' için yükümlülük duyuyorsunuz?
* Neden çocuklarınıza ''sorumluluk vermiyorsunuz?

''Şimdi almıyorlar," çünkü sorumluluk vermekte çok geç kaldınız.
Neden çocuklarınızı, “yaptıkları yanlışlıkların sonuçlarıyla karşılaştırmıyorsunuz? ''

Bu durumda, çocuklar ve gençler ''ailelerin onları her koşulda koruyacağını'' biliyor.
Çocuklar ve gençler, kendileri hiçbir şey yapmasa da, ailelerin onlar için her şeyi yapacaklarını öğreniyor.

Çocuklar ve gençler, geleceklerinin aileleri tarafından hazırlanacağına güveniyor.
Onun için de kendine güvenmiyor, sorumluluk almıyor, kendisini hiçbir şey için zorlama gereğini duymuyor.

Yapılması gerekenler yapılmaz, yapılmaması gerekenler yapılırsa sonuçlara neden şaşmalı? Lütfen, biraz düşünür müsünüz?

Çocuklarımızı, refahımızın ortağı değil,
HAYATIMIZIN ORTAĞI YAPALIM.
Devamını Gör

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder